Kim bu canavarlar?
Öncelikle bir itirafla başlamalıyım; bu roman, yapmam gereken başka okumaların olması sebebiyle günler boyu çantamda benimle birlikte gidip geldi. Jaffy Brown ve Jamrach’la tanışmıştım. Ancak daha ileriye gidemiyordum ve kitabın kapağı ve ismi beni Jamrach’ın canavarlarının kim olduğu konusunda meraklandırıyordu. Sonunda bir hafta boyunca evde ve öğle aralarında elimden eksik olmayan kahvemle kitaba en baştan başladım ve bırakamadım.
“Ben iki kez doğdum. İlkin Thames’in o karanlık sularına doğru çıkıntı yapan ahşap bir kabinde, aradan sekiz yıl geçtikten sonra ise Anayol’da, kaplan beni ağzına alıp da her şey gerçek anlamda başladığında, bir kez daha,” cümlesiyle başlar roman. 19 yüzyılın Londra’sının kenar mahallesinde babasız bir çocuk olarak annesiyle yaşayan Jaffy Brown, bir gün yolda Jamrach’ın egzotik hayvanlar dükkânından kaçan Bengal kaplanıyla karşılaşır ve kafasını okşamak ister, onu ağzına alan kaplanın darbesi sonucu yere düşüp bayılır. Kaplanla olan mücadelesi sonucunda hayata yeniden gözlerini açan Jaffy, Jamrach’ın dikkatini çeker ve kendini onun dükkânında hayvan bakıcısı olarak bulur. İşte o dükkânda dostlukları uzun yıllar devam edecek Tim ile tanışır. Ve karanlık gecelerinde varlığıyla ona güç verecek olan Tim’in kız kardeşi Ishbel’e âşık olacaktır.

İşçi sınıfının bu yoksul çocukları Jamrach’ın dükkânında tanıştıkları denizci Dan Rymer’la birlikte balina avcılığı ve esas hedef olan ejderha avı için açık denizlere doğru yolculuğa çıkarlar. Genç adamın içine doğduğu yoksul ve sefil hayattan kurtulmasının en iyi yoludur bu. Yolculuğun başlangıcında şöyle der: “Canım nereye isterse oraya giderim. Dünya sonsuz. İstersem bir dağın tepesinde yaşarım istersem bir ormanın bağrında.”
Doğadan imkânsızı isteyen insan, en doğaüstü varlığın, yani ejderhanın peşine düşer. Batı efsanelerinde (Çin efsanelerinin aksine) uğursuz bir yaratık olarak geçen ve onunla savaşanların pek azının geri dönebildiğine inanılan ejderha avını başarıyla tamamlayan denizciler büyük bir coşku yaşarken kazanacakları parayı ve şehre ejderha ile döndüklerinde kazanacakları şöhretin hayalini kurmaktadırlar, ta ki ejderha kafesinden kaçıp gemilerini batırana kadar. İşte bundan sonra on iki kişilik tayfanın doğayla mücadelesi başlar. Hayatta kalabilmenin yollarıyla insanın uygar bir yaratık olarak kalabilmesi arasındaki, çok uzak olarak düşünülebilen, ancak çok yakın olabilecek mücadele anlatılır. Yazar, bundan sonraki vahşeti öyle bir açıklıkla ve detaylarıyla anlatmış ki, kendi adıma bazı sayfaları okumakta güçlük çektim. Sanırım insanın kendisindeki en ilkel haliyle yüzleşmesiydi rahatsız edici olan.
Rönesans’tan beri doğaya hâkim olma arzusu taşıyan ve sınırlarını bilmeden sanayileşen insanlık, hayvanlarla arasına mesafeler koyarak onlar üzerinden kendisine gösterişli bir güç yaratmak istemiştir. (Romanda balina avcılığının artık önemini kaybettiği ve petrolün onun yerini aldığı sanayileşen bir çağın başladığına işaret edilmekte olup, okyanusun ortasında kaldıklarında beklenen balina avı gemilerinin de bir türlü gelemediği özellikle belirtilmektedir.) Jamrach’ın dükkânında egzotik hayvanların ve gönderilecekleri gösterişli mekânlarda sergilenmek için kafesler içine hapsedilmesi ya da bir ejderhanın şehre getirilmek istenmesi işte bu sebeptendir. Mitoslarda, efsanelerde, yazılı tarihte ve edebiyat eserlerinde insanın doğayla olan amansız ve sonu hüsranla biten mücadelesi anlatılagelmiştir. Jamrach’ın Canavarları romanını da gerçek canavarlarla tanıştıktan sonra bu kategorinin iyi bir örneği olarak ele alabiliriz.
1951 yılında İngiltere’de işçi sınıfı olan bir aileye doğan Carol Birch otuzlu yaşlarında yazar olmaya karar verir. Kendisinden kadın bakış açısı ve kadınlık hikâyelerinin yazılması beklentisinin onun yazarlığını kısıtladığını düşünerek tarihi romanlar yazmaya başlar. İlk tarihi romanı başarı elde ettikten sonra diğerlerini yazabileceği inancı artar. Jamrach’ın Canavarları romanı onun on birinci kitabı ve üçüncü tarihi romanıdır. Bu romanla Man Booker Edebiyat ödülüne de aday gösterilir ve ilk defa kitabı okyanusu aşarak Amerika’da yayınlanır. Yazar, bu romanı yazarken doğanın içinde hayatta kalma mücadelesi veren insanların hikâyeleriyle ilgili birçok belge okumuştur; 70’li yıllarda And Dağları’na düşen uçağın hayatta kalan mürettebatının yaşadıkları, kuzey kutbu kâşifleri vs. Jamrach’ın Canavarları romanının akışı içinde bahsi geçen olaylardan, Jamrach’ın kendisi ve 19. yüzyıl başında balina avı gemisi Essex’ın batışı sonrası aynı teknede kalan iki çocukluk arkadaşının hikâyesi gerçektir.
Jaffy Brown’un özgürlük ve kendini arayışıyla başlayan roman, doğayla mücadele ederek kendini ve düşüncelerini bilgeleştiren genç adamın uzun soluklu, iyi kurgulanmış ve yazılmış hikâyesidir. Carol Birch’un The Guardian’a verdiği röportajdaki sözleri, romanın insanı ele alışını en iyi şekilde anlatması sebebiyle dikkat çekicidir: “Herkesin canavarlaştığı hikâyeler fazlasıyla yazılmıştı. Beni bu hikâyeyi yazmaya iten şey hayatta kalan insanların kalamayanlar karşısında hissettikleri sevgi ve merhamet duygusuydu. “
Sevgiyle kalın, Uygar Kalın.
Senem İŞ ASİL


