Günlükten çıkan günlük
Bram Stoker yazım tarzı ve geldiği ekol açısından ölümü üzerinden yüzyıl geçmesine rağmen adından her zaman söz ettiren bir yazar. Bram Stoker’ın Kayıp Günlüğü de hem edebi olarak hem de bir yazar ne düşünür sorusuna cevap bulması konusunda oldukça büyük bir öneme sahip. Zaten bir yazarın zihnine misafir olmak için daha iyi bir yol olabilir mi?
Edebiyat tarihinde geldikleri ekolün geleceğini değiştiren, kendisinden sonra gelecek eserlerin ise tarihini sağlamlaştıran bazı kitaplar vardır. Bu kitaplar kendi türleri içinde milat görevini üstlenirler. Victoria devrinin romancılığında bu etkiye sahip eserler Charles Dickens’ın kaleminden çıkmış, ardıllarına esin kaynağı olmuştur. Nikolai Gogol ile kıpırdanmaya başlayan Rus romancılığında ise Dostoyevski ve Tolstoy kendi geleneklerine altın çağını yaşatmışlardır. Her ne kadar öncesinde oldukça başarılı ve yazıldıkları dönemi güçlü bir biçimde yansıtan eserler ortaya çıksa da Bram Stoker’ın Dracula’sı vampir edebiyatının başyapıtı olmuş, yazarını sonsuz şöhrete kavuşturmuştur. Gotik romanda ise Mary Shelley’nin Frakenstein’ı ve E. A. Poe’nun öykülerinin yanında adı anılmadan geçilmeyen bir roman olarak yerini sağlamlaştırmıştır.
2011 yılının son çeyreğinde Bram Stoker’ın torununun çocuğu, yazara ait ve varlığından en önemli Bram Stoker ve Dracula araştırmacılarının dahi haberinin olmadığı bir günlüğü ortaya çıkardı. Aile içinde nesilden nesle miras olarak bırakılan bu günlük, son sahibi ve Stoker’ın büyük torunu Noel Dobbs’un kitaplığından dünyaya açıldı. Ortaya çıkar çıkmaz üzerinde çalışmalar yapılmaya başlanan günlük ilk yurtdışı baskısını 2013 yılının başında yapıp okuyuculara sunuldu. Merakla beklenen kitabın hazırlanmasını, önde gelen Dracula araştırmacılarından Elizabet Miller ve Stoker’ın kendi ailesinden olan Dacre Stoker üstlendi. Yazarın Londra öncesindeki az bilinen Dublin’deki yaşamına, ailesine, dünyaya yaklaşımına, mizaha ve tiyatroya olan düşkünlüğüne dair fazlasıyla not ve anı içeren günlük; derleyenlerin özenli dipnot ve sınıflandırma çalışmalarının yanısıra konu başlıklarına göre açıklamalar ve Bram Stoker’ın kendisine ve ailesine ait fotoğraflarla zenginleştirilerek kitap haline getirildi. Yayımlandığı andan itibaren meraklılarının ilgisini cezbeden eser, Türkçeye 2014 yılının ilk sürprizlerinden biri olarak ocak ayında İthaki Yayınları tarafından Bram Stoker’ın Kayıp Günlüğü ismiyle kazandırıldı. Bu eserle yayınevi de yepyeni bir dizinin başlangıcını yaptı: Kalem ve Yaşam. Yeni diziyle beraber “edebiyatın mahrem odalarına” ziyaretler yapıp, uzun yıllardır takip edilen yazarların “masalarına, odalarına, günlüklerine, mektuplarına, anılarına, yaşamöykülerine,” bir dolu ziyaretler yapılması planlanıyor.
Sayfalar çevrilmeye başlandığı ilk andan itibaren zahmetli bir sürecin ürünü olduğu anlaşılan kitap, yazarları tarafından dokuz ana bölüme ayrılmış durumda. Bram Stoker’ın 1871-1882 yılları arasında yazdığı günlük; kronolojik yazım sırasına göre değil, konu başlıklarına göre isimlendirilen bu bölümler üzerinden düzenlenerek, kitabın okunurluğunun fazlasıyla kolaylaşması sağlanmış.
Başka bir bölüm ise yıllarca ağırbaşlı olduğu varsayılan yazarın, kıyıda köşede kalmış ancak karakterinin önemli bir parçası olan mizahi yönüne ayrılmış. Bu bölümde şakaları, mizahi bir dille yazılmış aforizmaları bir araya getirilmiş. Yaptığı şakalar ve espriler tekdüzelik taşımıyor. Kelime oyunları, kültürel göndermeler, edebi alıntılar ve tezatlardan oluşan çok yönlü bir mizah anlayışı olduğunu görüyoruz Stoker’ın. “Mizahın üç şartı abartı, uyumsuzluk ve karşıtlıktır,” diyerek bu konuyla ilgili yaklaşımını yazıya döküyor. Yazarın, belki de en beklenmedik ve alışılmadık yönüyle bu bölümde karşılaşıyoruz.
Yazarın çevresindeki insanlara ayrılmış bölümler de var. Bu bölümlerde Stoker’ın ailesinden, arkadaşlarından ve tanıdıklarından bahsettiği yazılar derlenmiş. Bunların yanında aldığı kişisel notlar, bir günlük olmasına rağmen oldukça az rastlanan kendisiyle ilgili düşünceleri de buraya dâhil edilmiş. Bram’in aile kavramına yaklaşıma bu bölümde şahit oluyoruz: “Bir annenin kolları çocuğunu taşımak için her zaman yeterince güçlüdür.”
Arkadaşlarıyla paylaştığı anıları da yazarak günlüğünü zenginleştiriyor. Tabii ki hayatında çok önemli bir yere sahip olan Henry Irving’le ilgili yazdıkları da diğer bölümlerde olduğu gibi, burada da göze çarpıyor. Ayrıca aile ve kadın-erkek ilişkileriyle ilgili yazdığı aforizma denebilecek notlar da bu bölümde mevcut: “Sevgi sadece deniz kenarında mükemmelleştirilebilir.”
Bram Stoker’ın Britanya’dan çıktığını bilinmesine rağmen, İrlandalı olduğu gözden kaçan bir ayrıntıdır. Hatta yeri gelmiş, romanlarında İrlanda’ya ve Dublin’e yeterince yer vermediği için eleştirilmiştir. Altıncı bölümde yazarın Dublinlilere ve şehre dair yazdıkları bulunuyor. Yeri geliyor Dublin’i öyle ayrıntılı anlatıyor ki şehir birdenbire, günlüğün etrafında, hayali sokaklar üzerinde yükselmeye başlıyor.
Stoker’ın hayatında büyük bir öneme sahip olan tiyatroyla ilişkisini anlatan bir bölüm de var kitapta. Yazarın Shakespeare sevgisi ve romanları üzerindeki etkisini kendi kalemi üzerinden görüyoruz bu kez.
Bram Stoker yazım tarzı ve geldiği ekol açısından ölümü üzerinden yüz yıl geçmesine rağmen adından her zaman söz ettiren bir yazar. Bram Stoker’ın Kayıp Günlüğü de hem edebi olarak hem de bir yazar ne düşünür sorusuna cevap bulması konusunda oldukça büyük bir öneme sahip. Zaten bir yazarın zihnine misafir olmak için daha iyi bir yol olabilir mi?
A.S.O
Her bölüm Bram Stoker’ın iç dünyasına ya da gelecekte yapacağı işlerine dair ipuçları taşıyor. “Dracula Yolunda” isimli bölüm bu açıdan oldukça zengin durumda. Okuyucular bir roman fikrinin nasıl geliştiğine, karakterlerin nasıl yaratıldığına ve evrilerek kitaptaki son hallerini aldığına dair pek çok notla karşılaşıyor.
Dracula'nın, karakterlerin günlüklerinin bir araya gelmesiyle ortaya çıkan bir roman olması, yazarının günlük tutma tutkusuna bakılırsa hiç de şaşırtıcı görünmüyor.
Kitabın ilk bölümü “Gelecek Vadeden Bir Yazar” ismini taşıyor. Bu bölümde Stoker’ın gelecekte yazacağı kısa öykülerine ve romanlarına dair ilk kıvılcımlar karşımıza çıkıyor. Sonrasında Under The Sunset adıyla yayımlanacak çocuk öyküleri derlemesi ve The Snake’s Pass isimli romanı için aldığı ilk notlarla karşılaşmak mümkün: “Bir adam azar azar eklemede bulunarak duvarda bir gölge oluşturur. Aniden, gölge canlanır.” Öykülerine ve romanlarına yaptığı ilk küçük yatırımları yanında, Stoker’ın pek bilinmeyen bir yönü olan şairliği de bu bölümde göze çarpan noktalardan. Adını Hayaller Ülkesi koyduğu şiirinde, “Kalelerimiz ve görkemli konaklarımız ne kadar da kırılganmış meğer/Kayaların üzerine kurulu değiller de kumun üzerinde yükselmişler,” diyerek içinde bulunduğu ruh halini ve gelecekte önemli bir sanatçıya dönüşecek ruhunu içtenlikle kâğıtta sergiliyor. Bu içtenlikle ilgili göz ardı edilmemesi gereken bir durum var; kitabın yazarlarının da dediği gibi: “neticede Stoker’ın becerisini kişisel bir defterde denediğini aklımızda tutmalıyız. Sonuçların 140 yıl sonra inceleneceğinden habersizdi!”
Bir diğer bölümde ise Dracula’ya yön veren yazıların bir araya getirildiğini görüyoruz. Birkaç sayfa öncesinde romantik bir şairle karşı karşıyayken, bu kez dünyanın onu tanımasını sağlayan eseriyle ilgili notlarına tanık olmak, okuyucular için oldukça sıradışı bir deneyim. Bir yerde “Karşılaştığı herkesin kişiliğini yansıtan adamın hikâyesi,” diye not düşüyor, gelecek yıllarda yaratacağı karakter Kont’a çok öncesinden bir selamlamayla.

“Bram Stoker'ın Kayıp Günlüğü”, E. Miller & D. Stoker, Çev: Uğur Ceyhan, 252 s., İthaki Yayınları, 2014

